Aşk ayrılıklarla bitmez, gün gelir her biri başka bir nedenden başka bir zamanda ölür tıpkı insanlar gibi. Bir de ölümsüz aşklar vardır Cortazar’a karısının duyduğu aşk gibi. Bir mümin nasıl inanıyorsa ölümden sonra hayata, o aşklar da sanki ikinci bir yaşamsa, değişik bir boyutta sürdürür ömrünü. Bunun için inanç gerekir, sevdiğine ve kendi sevgisine neredeyse ilahi bir teslim oluş. Kimisi şanslıdır hiç yitirmez inancını, kimisi de yolun bir yerinde bazen ani bir darbeyle bazen yavaş yavaş biriken işaretlerle kaybederler imanlarını. İşte o zaman sonu gelir aşkın, artık bir daha dirilmez. Ve en acıklısı, en sarsıcısı böylesidir bütün kayıpların içinde. Yoksa Julian Barnes’ın ustalıkla anlattığı gibi romanlarında, ne kıskançlık ne sadakatsizlik veya ne de terk edilmektir her şeyi tüketen. Yalnızca inandıklarının hayal olduğunu görmektir; “tanrı”sını yitirmiş gibi bir boşluğa düşer insan.İşte o zaman “Aşk vesaire”dir dilinizde kalacak olan.